The Cult | tr

1981 senesinde şair Ian Astbury’nin “Southern Death Cult” grubunu kurmasıyla ilk oluşumunu yaşayan The Cult, 1983 senesinde gitarist Billy Duffy’nin Astbury ile tanışmasıyla “Death Cult” ismini aldı. Gothic rock tarzı sound’larıyla 1983 senesinde “Death Cult” adlı bir EP yayınlayan ikilinin yanında davulcu Taylor Smith ve basçı Jamie Stewart yer alıyordu. Aynı senenin sonuna doğru “God’s Zoo” adlı single’ın öncesinde davula Nigel Preston geçerken, grup Avrupa’da perfromanslarda bulunarak adını duyurdu. 1984 senesinde grubun adını “The Cult” olarak değiştiren ekip, aynı sene ilk albümün kayıdı için stüdyoya girdi.

Aslında, Billy Duffy Manchester'da yaşayan Johhny Marr'ın da tanıdığı o zamanının en iyi gitaristlerinden biriydi. Ian Astbury, The Doors'a benzer bir grup kurma isteğinde dolanırken bu fikre ayak uydurabilecek yetenekte Duffy'yi buldu ve daha sonra grup oluştu. İlk 2 LP'leri müzik tarihinde çığır açacak kadar önemli bir yere sahiptir. Gothic sound'u o yıllarda oluşurken çoğu ingliliz grubu "batcave" bazlı karanlık imgelerle beslenirken, sadece The Cult, bu sound'u rock'n'roll ile birleşitirip The Doors kökenine sağdık kalarak fenomenal bir yapı oluşturmayı denemişti. Solistleri Ian Astbury karizmatik tavrını kızılderili kültürü ile birleştirip, Jim Morrison hayranlığını ve benzeri olma hayalini yaşatmak için ideal grubu kurmayı denerken, The Cult ilk albümlerinde o zamana kadar yapılan müziğin çok ötesine taşmayı becerdi. Kompozisyon olarak şarkıları epey komplike olsa da asla melodik yaklaşımlarında vazgeçmediler. The Cult "Dreamtime" albümünde kadınların kafasına hiç te uymayacak derecede ileri bir müzik düzeyine ulaşırken, yumuşak hislerle beslenen insanalrın asla anlayamıyacağı 2. albümleri "love"da, o vakte dek varolan müzik anlayaşının ötesine geçerek kendilerine "kült" temelinde bir fan kitlesi oluşturmuşlardır.


1984 senesinde “Dreamtime” adlı ilk albümünü yayınlayan The Cult, bu albümde yer verdiği “Horse Nation”, “Spiritwalker”, “A Flower In The Desert” ve “Rider In The Snow” parçalarının sözlerinde Amerika yerlilerinin inançlarıyla soundlarını bağdaştırmaya çalışıyordu. Sound olarak The Doors’un gizeminin yanısıra karanlık rock'n'roll ve post-punk gruplarını anımsatan grup, önemli işler başarma tutkusuyla ilerlerken sığ görüşlü kişilere ve medyadaki editörlere göre kendilerine ait olmayan başka özellikler de barındırıyordu. Albümden çıkan ilk single “Spiritwalker”, İngiltere listelerinde 21 numara olurken, albüm 100,000 kopya satarak gruba ilk platin plağını kazandırdı. Ancak Astbury'nin hedefleri çok daha ötedeydi.

İlk albümde çalan, fakat uyuşturucu problemleri olan baterist Nigel Preston’ın yerine Big Country grubundan Mark Brzezicki geçerken, The Cult 1985 senesinde “Love” adlı 2. albümünü piyasaya sürdü. “Love” albümü sonrası turneye çıkan The Cult, bir sonraki albümü için ünlü prodüktör Rick Rubin ile işbirliğine girişti. 30 ülkede yayınlanan “Love” ile İngiltere listelerinde 3 numara olan grup, albümde punk köklerine geri dönerek 1970’lerin sound’unu dinleyicilerine iletti. Şu ana kadar tüm dünyada 2,5 milyon kopya satan albüm, grubun isminin tüm dünyada duyulmasına oldukça yardım etti. Grubun asıl amacı Amerikan müzik piyasasında yer edip, 2. bir Doors sansasyonu yaratmak olduğu için, ilk 2 albümdeki gotik sound'unu bir yana bırakıp stadium rock'a geçmeleri çok uzun sürmedi.

1987 senesinde “Electric” adlı 3. albümünü çıkartan grup, bu albümde sound olarak stadium rock müziğinin örneklerine yer verdi. Albüm, İngiltere listelerinde 4 numara olurken, albümde davulcu pozisyonunda Les Warner bulunuyordu. Albüm sonrası turneye çıkan ekip, kadrosunda bir kez daha değişikliğe giderek bas gitara Kid Chaos’u geçirdi. Jamie Stewart grubun ikinci gitaristi olurken, bu kadroyla The Cult, Guns N’ Roses ile beraber performanslarda bulundu.

Turne sonrası Kid Chaos ile yollarını ayıran The Cult, ayrıca davulcu Les Warner ile olan ilişkisini de bitirdi. Jamie Stewart yeniden bas gitara geçerken, John Webster grubun klavyecisi oldu. Mickey Curry gruba davulcu olurak eklendi ve 1989 senesinde “Sonic Temple” adındaki 4. albüm piyasaya sürüldü. Bu albümde prodüktör Bob Rock grupla beraber çalışırken, Iggy Pop albümde konuk müzisyen olarak yer aldı. “Electric” albümü gibi bu albümde de hard rock temalarına yer veren The Cult, albümle İngiltere listelerinde 4, Amerika listelerinde 10 numara oldu. Albüm sonrası Aerosmith ile Avrupa turnesine çıkan grup, Metallica ile de Amerika turnesine katıldı. Bu turne sırasında Guns N’ Roses’dan Matt Sorum gruba davullarıyla eşlik ederken, Jamie Stewart turne sonrasında gruptan ayrılma kararı aldı.

1990 senesinde Ian Astbury, Los Angeles’da “A Gathering Of The Tribes” adında bir festival organize ederek Soundgarden, Ice T, Iggy Pop, Queen Latifah, The Cramps ve Public Enemy gibi grupları sahneye çıkardı. 1991 senesinde gerçekleşen önemli rock festivali “Lollapalooza”nın başlamasında önemli rol oynayan “A Gathering Of The Tribes” sonrası The Cult, 10 CD’lik “Singles Collection” box albümünü yayınladı.Aynı sene yeni albüm üzerinde çalışmaya başlayan grup, senenin sonuna doğru “Ceremony” adlı albümü yayınladı.

Yoğun bir şekilde Amerika yerlilerine adanmış olan “Ceremony” albümü, Amerika listelerinde 25 numara olurken, albüm her ne kadar insanlara az gelse de tüm dünyada 1 milyon kopya sattı. O dönemdeki grunge müzik akımının doğumuna rastlayan “Ceremony” albümü sonrası grup, İstanbul dahil birçok yerde performanslarda bulundu. 1993 senesinde “Pure Cult: For Rockers, Ravers, Lovers and Sinners” adlı derleme albümle birlikte “Live Cult” adlı 2 CD’lik konser albümünü hayranlarına ulaştıran The Cult, yeniden kadrosunu değiştirerek The Mission grubundan Craig Adams’ı bas gitara, Scott Garrett’ı davula geçirdi.

Yeni kadroyla birlikte 1994 senesinde Bob Rock prodüktörlüğünde kendileriyle aynı ismi taşıyan 6. stüdyo albümünü yayınlayan The Cult, bu albümle listelerde önemli bir başarı yakalayamadı. Ancak, zaten The Cult'ın oluşumunda listelerde başarılı olmak birincil derecede önem taşımıyordu. Ian Astbury albüm için oldukça ‘kişisel’ tanımlaması yaparken, grup aynı sene kadrosuna gitarist James Stevenson’ı dahil ederek turneye çıktı.

1996 senesinde Ian Astbury, “The Holy Barbarians” adında bir yan proje oluşturarak “Cream” adındaki kaydı piyasaya sürdü. Aynı sene The Cult, “High Octane Cult” adındaki derleme albümünü yayınlarken, 1999 senesinde grubun kadrosuna Porno For Pyros basçısı Martyn LeNoble ile eski üye Matt Sorum katıldı. Bu kadroyla aynı sene Amerika’da “Cult Rising” adıyla turneye çıkan ekip, toplam 30 yerde performansda bulundu.

Yeni albüm için Atlantic Records ile anlaşan The Cult, 2000 senesinde Kuzey ve Güney Amerika’da turneye çıkarak hayranlarıyla buluştu. Aynı sene “Gone In 60 Seconds” filminin soundtrack’ine “Painted On My Heart” parçasıyla katılan grup, yine 2000 yılında “Pure Cult: The Singles” adlı derleme albümü piyasaya sürdü. Ian Astbury “Speed/Light/Speed” adlı solo albümü yayınlarken, grup 2001 senesinde “Beyond Good And Evil” adlı albümü piyasaya sürdü.

Albüm ismini Astbury ve Morrison'ın en önemli etiki kaynağı Wilhelm Friedrich Nietzsche'nin aynı isimli kitabından referans alarak koyan The Cult'a bu albümde prodüktör olarak Foreigner grubundan Mick Jones yardım etti. Albüm tüm dünyada sadece 500,000 kopya satabildi. Atlantic Records’dan oldukça rahatsız olduklarını belirten Ian Astbury ve ekibi, 2001 senesinde turneye çıkarak hayranlarıyla buluştu.

2002 senesinde Ian Astbury en büyük idolü Jim Morrison’ın grubu The Doors’un vokalistliğine soyunarak Ray Manzarek ve Robby Krieger ile beraber performanslarda bulundu. Billy Duffy ise Dead Man Walikng ve Cardboard Vampyres adlı grupları oluştururken, Matt Sorum Velvet Revolver’ın kadrosuna dahil oldu.

2006 senesinde yeniden buluşan Ian Astbury ve Billy Duffy, yanlarına Testament’ın davulcusu John Tempesta ile basçı Chris Wyse ve gitarist Mike Dimkitch’i de alarak turneye çıktı. Billy Duffy, Circus Diablo adında bir grup daha oluştururken, The Cult Güney Amerika, Avrupa ve Kuzey Amerika’da performaslarda bulundu.

2007'nin Ekim ayında "Born Into This" ismini taşıyan yeni bir albüm çıkartan grup, daha sonra bu albüme beş yeni şarkı daha ekleyip "Savage Edition" başlığıyla tekrar piyasaya sürdü.

.